Summertime Madness, keşif ve bulmaca oyunlarını sevenler için adeta bir hazine. Her şeyden önce bu oyun bir indie oyun, aslında geliştirici şirket DP Games’in ilk oyunu. Dolayısıyla emek ve tutku dolu bir proje olduğu apaçık ortada- Küçük geliştiricileri desteklemek lazım. Uzun uzadıya konuşmadan önce oyunu çok kısa özetleyelim: Bu oyunda etrafı geziyor, yolumuzu bulmaya çalışıyor, çeşitli bulmacalar çözüyor ve manzaranın güzelliğine hayran kalıyoruz diyebilirim. Fakat böyle bir oyun, daha uzun bir yorumu hak ediyor.
Oyun 1945 yılında, Prag’da geçiyor. Savaştan harap olmuş bir şehirde yaşayan sanatçımız, kendince manzara resimleri çizerek vakit geçiriyor. Bir gün kapısına gelen bir yabancı, ona çizdiği resimlerin içine girip savaştan uzakta yaşayabilme fırsatı sunuyor. Lakin bu teklifin de bir sınırı var- Ressam, Külkedisi misali, gece yarısından önce geri dönmek zorunda. Yoksa kendi çizdiği bu manzaraların içinde sonsuza dek hapis kalacak. Ressamımız bu teklifi geri çevirmiyor ve oyunumuz da böylece başlıyor. Bizler, ressamın çizdiği yerlerde dolanıp bir çıkış yolu arıyor, çeşitli güzelliklerin içinde geziyoruz.
Her şeyden önce bir bulmaca oyunu olduğunu söylemek lazım. Yani ara görevler alıp sağdan sola koşturduğumuz bir oyun olmasa da kısmen açık bir dünya bekleyebilirsiniz. Çoğunlukla bu bahsettiğim hikâyeyi takip etmekten ziyade, etrafı keşfedip bulmacalar çözüyoruz ve bunu yaparken de dilediğimiz gibi dolaşabiliyoruz. Bulmacaların kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. Tam “Buldum!” dediğiniz anda aslında bulamadığınızı fark edebiliyorsunuz.
Bununla beraber bazı bulmacaları gerçekten anlamsız bulduğumu da söylemeliyim. Şans eseri çözdüğüm bulmacalar oldu açıkçası. Geneline bakınca bulmacalardan keyif almamızın asıl sebebi bize bu güzel manzaralarda gezme fırsatı sunması gibi geliyor. Oyunun renk paletleri, çizimleri, atmosferi, açık ve kapalı mekanları gerçekten büyüleyici. Özellikle oyundaki heykeller birer sanat eseri. Bazı noktalarda durup öylece baktığımız oldu! Gerçekten içinde emek ve tutku olduğu o kadar belli oluyor ki, hayran kaldım. Lakin bu oyunun içinde verilen bulmacaların aynısı, farklı bir atmosfer içinde verilmiş olsaydı bu kadar zevk alır mıydım- Bilemiyorum. Örneğin başka bir bulmaca oyunu olan Evan’s Remains oynarken bulmacalardan epey keyif almıştım, aynı şey Gris için de geçerliydi. Bu bahsettiğim oyunlarda görselliği ve mekaniği birbirinden pek ayıramıyordum zira ikisi de eşit derecede keyifliydi. Bu oyunda ise durum biraz değişik. Sıkılmıyorsunuz çünkü gezebileceğiniz çok güzel yerler var fakat bulmacalar çok üst düzey değil maalesef. Siz ne diyorsunuz, görselliğe mi önem verirsiniz yoksa mekaniklere mi?
Hazır farklı oyunlardan bahsetmişken Summertime Madness hangi oyunlara benziyor, bir düşünelim. Bence birçok açıdan Journey’e benziyor. Büyüleyici bir atmosfer içinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Müzikleri Journey kadar büyüleyici değil ve third-person yerine first-person oynuyoruz- Tabii birkaç fark daha var fakat genel basit mekanikler açısından Journey’e benzediğini söyleyebilirim. Bence What Remains of Edith Finch ve Gris oyunlarını sevenler de bu oyundan epey keyif alacaklar. Bununla beraber Edith Finch’te de Gris’te de oyunu oynarken bir hikâyeyi ilerlettiğimizi hissediyoruz fakat bu oyun çok daha statik hissettiriyor. Tek amacımız, çıkışı bulmak.
Oyun, bir keşif oyunu için tam ideal sürede. Üç saat gibi bir sürede tüm oyunu bitirebiliyorsunuz fakat oyuna başlarken üç seviyeden birini seçmeniz isteniyor. Explorer seviyesini seçerseniz kendi hızınızda, sınırsızca oynuyorsunuz. Classic seviyesinde altı saat içinde, Advanced seviyesinde ise üç saatte bitirmeniz lazım. Zaman epey önemli, örneğin takıldığınız yerlerde yardım almak için baktığınız cep saati, eğer ipucu almayı kabul ederseniz sizden on beş dakika çalıyor. Dolayısıyla eğer süre sınırınız varsa kısalıyor.
Nispeten zor olanlar çoğunlukta olsa da kolay bulmacalar da yok değil. Örneğin ilk bulmaca kolaydı, yine şans eseri açılan kapılar olsa da dans ederek çözdüm. Aynı şekilde en nefret ettiğim şey olan labirent bulmacası için hafızanızın epey iyi olması gerek zira bir noktadan sonra bütün kapılar aynı yere çıkmaya başlıyor ve başınız dönmekten beter oluyor.
Çok akıllıca bulmacalar yok muydu? Bence vardı. Örneğin bir haritada gündüz veya gece oynayabiliyorsunuz ve harita, seçtiğiniz zaman dilimine göre şekilleniyor. Gündüz oynadığınızda farklı kapılar, gece oynadığınızda farklı kapılar açılıyor. Yolunuzu yine kaybediyorsunuz, zorlanıyorsunuz elbette fakat akıllıca mı? Evet, gerçekten akıllıca.
Özetle Summertime Madness, herkese tavsiye edebileceğim türden bir bulmaca oyunu. Küçük ekipler tarafından yapılan oyunları desteklemek gerek, bu oyun da desteklemek isteyeceğimiz türden “güzel” bir oyun bence. Eğer siz de One Piece’deki Zoro gibi (ya da benim gibi) sürekli yolunuzu kaybediyorsanız ve güvenilir bir yön duygusuna sahip değilseniz bir miktar zorlanacaksınız. Fakat bir oynayın, şans verin derim!